Kültür ve Eğlence Ayakları
Siyonizm, kültür ve eğlence endüstrisini kullanarak kendisini besliyor ve yaygınlaştırıyor. Sinema, müzik, yayıncılık gibi alanlarda ünlüler, yazarlar, şarkıcılar, oyuncular ve ikonik karakterler üreterek gençlerin ve çocukların önüne yeni rol modeller çıkarıyor. Bu rol modeller, davranışsal etkileşim yoluyla gençleri kendi düşünce ve yaşam tarzlarına yönlendiriyorlar.Siyonizm, kültür endüstrisiyle yakından ilişkili olan ekonomi ve finans alanlarında da etkili bir şekilde varlık gösteriyor. Devasa reklam kampanyaları ile dünya pazarlarında ürünlerini tanıtan siyonist şirketler, yerel kültür ve karakterleri kullanarak ürünlerinin pazarlama stratejilerini güçlendiriyorlar. Bu şirketler aynı zamanda perakende ağlarını genişleterek, rekabet edemeyecek hale getiriyorlar ve dünya genelinde ticarette büyük bir güç elde ediyorlar.Siyonizm'in ekonomik ayakları, temel ihtiyaç maddeleri üreten ve pazarlayan şirketlerle bağlantılıdır. Bu şirketler, gazdan kozmetiğe, dayanıklı tüketim mallarından deterjana kadar geniş bir ürün yelpazesi sunarak devasa gelirler elde ediyorlar. Ancak, bu gelirlerin bir kısmı, Siyonist politikaları desteklemek amacıyla İsrail'e aktarılmaktadır. Bu durum, Siyonizm'in küresel etkisinin ekonomik boyutunu ortaya koyuyor.Siyonizm'in küresel etkisine karşı bir tepki olarak, boykot hareketleri ve Siyonist şirketlere yönelik ekonomik baskılar giderek artıyor. Boykot kampanyaları, Siyonist politikaları destekleyen şirketlerin mali kayıplarına neden olarak, Siyonizm'in küresel finansal akışını etkileyebilir ve Siyonist politikalara karşı bir direniş gösterebilir.Sonuç olarak, Siyonizm'in küresel etkisi, ideolojik ayaklarını kullanarak dünya genelinde derin bir etki yaratıyor. Kültürel, ekonomik ve finansal alanlarda Siyonizm'in varlığı, insanlık için önemli bir meydan okuma oluşturuyor ve Siyonizm karşıtı hareketlerin güçlenmesini teşvik ediyor. Siyonizm'e karşı verilen mücadele, Siyonist politikalara karşı bir direnişin sembolü haline geliyor ve küresel bir uyanışı teşvik ediyor.BOYKOT CANLARINI ÇOK YAKIYOR
Peki bu ürünlerden elde edilen hasılat nereye gidiyor? Tabii ki Siyonizm’in kasasına gidiyor. gazze soykırımı esnasında pek çok küresel Siyonist-Yahudi sermayeli şirketin İsrail’e açıktan destek verdiğini yakinen takip ettik. Bu firmalar İsrail’e olan desteklerini açıktan ortaya koydular, saklamadılar. Ne zaman ki insanlar bu firmaları boykot etmeye başladılar, bazıları topluma şirin gözükmek adına “Filistin’e şu kadar milyon dolar yardım” açıklaması dahi yapmak zorunda kaldı. Boykot etkili oldu mu? Oldu. Pek çok şirket milyar dolarlarla ifade edilen zararlarla karşı karşıya kaldılar. Öyleyse boykotun sürekli hale gelmesi, bu olaylar durulduktan sonra da devam etmesi gerekiyor. Aksi halde yeni soykırımların faturasını bize ödetecekler.
Bu zamana kadar ödetmediler mi? Marketten aldığımız her bir ürün, izlediğimiz her bir sinema filminin bileti, kredi kartı ile yaptığımız her bir ödeme Gazze’deki masumlara bomba ve kurşun olarak gitmedi mi? Uyanık Siyonistler bu bombaların, kurşunların bedelini market farlarında bizlere ödetmediler mi? Mesela pek çoğumuz şu duruma uyanmamışızdır: Çok bilinen ve TV’lerde sık sık reklamları dönen bir deterjan markasının daha evvel İsrail’de devlet başkanlığı yapmış ve lakabı kasap olan bir Siyonist cani ile, yani Ariel Şaron ile aynı ismi taşıması bir tesadüf mü? Adamlar gözümüzün içine baka baka bu ürünleri satın almamızı sağlamadılar mı? Oysa ki her bir deterjan paketinin içine bugünlerde Gazze’deki çocuklara sıkılan kurşunların bütçesi konmuştu! Afiyetle yediğimiz dondurmaların içine bugünlerde Gazze’de bebekleri öldüren canilerin askeri bütçeleri işlenmişti! Ya da soğuk soğuk kafaya diktiğimiz malum marka kolaların içine bugün Gazze’de öldürülen masumların üzerlerine yağdırılan mermilerin bütçesi sıkıştırılmıştı!
DİRİLİŞ MEŞALESİNİ YAKMADAN, VAROLUŞ KAVGASI VEREMEYİZ
Siyonizm etikleri sadece belli bir bölgede, örneğin Orta Doğu’da, Filistin’de hissedilen bir ideoloji değil. Siyonizm küresel düzenin ve küresel kapitalizmin bizatihi kendisidir. Küresel düzeni yöneten sermaye çevreleri ile İsrail’de devleti yöneten çete aynı çetedir, aynı organizasyonun elemanlarıdır. Türkiye’de market raflarını dizayn eden çete ile ABD’de Wall Street’i idare eden çete aynı çetedir. Devasa medya kuruluşlarını elinde tutan kartellerle Müslüman ülkelerde kamuoyunu dizayn etmeye çalışan, yerli iş birlikçileri eliyle gerektiğinde post modern darbeye kalkışan çeteler iş birliği halindedirler. Küresel elitlerle yerli aparatları arasında aynı davaya hizmet etmek dışında bir fark yoktur. İsimlerinin Türk, Müslüman ismi olması bu gerçeği değiştirmiyor. Sporcu, gazeteci, işadamı, senarist, bilim adamı kimliği ile ortalıkta dolanan İsrail yanlısı elitlerle bu yandaşları besleyen patronları arasında amaç, hissiyat ve ruh bakımından bir fark yoktur. Köleleştirilmiş, parayla satın alınmış, itibar kazandırılmış yalı zencileri ise küresel baronların kapısında havlayan birer bulldogdan farksızdırlar.
Bütün bu olan biten karşısında sadece Müslüman halkların uyanması ve Siyonizm’e karşı cephe alması yeterli değil. Bütün insanlık aleminin bu zehirli ahtapot karşısında uyanışa geçirilmesi gerekiyor. Ahtapotun hangi kollarıyla bizi kavramaya, sıkmaya ve canımızı çıkarmaya çalıştığını iyi idrak etmek zorundayız. Tüketim alışkanlıklarımızı yeniden gözden geçirmedikçe, parayla olan ilişkimizi yeniden tanımlamadıkça, iktisat meselesini bir itikat meselesi olarak algılamadıkça Siyonizm’le mücadele etmemiz mümkün değil. Banka, faiz, kredi kartı gibi finansal konularda uyanık olmak zorundayız. Küresel kültür ve eğlence sektörünün içimize akıttığı zehrin farkına varmak durumundayız. Batı icadı batıl ideolojilerin zihinlerimize enjekte ettiği yabancı zehirlerden arınmak, yeni tip bir düşünce ve bilgi sistemi üretmek, inşa etmek zorundayız. Her şeyden önemlisi insanlığın son kurtuluş reçetesi olan İslam’la ve mülkün gerçek sahibi olan Allah Azze ve Celle ile olan ilişkimizi sahih bir düzleme çekmek zorundayız. Vahyin aydınlığına koşmaktan imtina ettikçe batılın karanlığında ayağı prangalı bir köle olmak kader haline geliveriyor. Sezai Karakoç üstadın deyimiyle diriliş meşalesini yakmadan varoluş kavgası veremeyeceğiz. Aksi halde bizi daha karanlık ve zor günler bekliyor.